28 Eylül , 4. Sayı , 1 sayfa

Padişahımız Ne Emrediyor ? Hükûmetimiz Ne Yapıyor ?

En son ve en mühlik (öldürücü) en müellim (acıtıcı/elem verici) felâketlerimizin Ferit Paşa kabinesinden daha büyük müsebbibi olmadığını bütün delâil - i feciasıyla (üzücü kanıtları ile) anlayan milletin galeyan-ı meşruasına (haklı kaynaşmasına / hiddetlenmesine) Veliahd-ı saltanat Hazretlerinin ne tarihi bir belâgatla (düzgün ifade ile) tercüman olarak iştirâk ettiklerini geçen nüshamızın başında neşr ettiğimiz lâyiha (yazı) bütün vuzuhuyla (açıklığıyla) ispat etmişti; davamızın meşruiyetine (haklılığına ) karşı bir lutf-u ilâhi olarak ,bu gün de tekmil (bütün) Anadolu efkâr-ı umumiyesine, Padişahımızın da aynı hissiyat ve mütehassıs-ı milletle ( halkın duyguları ile) beraber olduğunu ispat edecek bir beyanname-i hümayun destres oldu (halkın eline ulaştı); filvaki (gerçekten) Zat-ı Hazret Hilafetpenahi ,bundan evvel şeref-i mes’ule nail olan (sorumluluk duygusu taşıyan) bir ecnebi muhabirine vaki olup bütün ahar (diğer) matbuata in’ikas eden (yansıyan) beyanat-ı mülûkânelerinde (hükümdara yaraşır beyanatlarında), milletle beraber olduklarını ve milletin mukaddesatını müdafaa için pençeleşmeye amade (hazır) bulunduğunu söyleyerek Harekât-ı Milliyeye atfen takdir etmiş ve hatta cereyanın başında bulunduklarını zımnen (üstü kapalı olarak) ilan buyurmuş olmakla beraber, hükûmet-i hazıranın siyasetinden bahs etmemişlerdi. Son beyanname-i hümayun ise hemen kâmilen (bütün olarak) bu mesele hakkındaki nokta-i nazar-ı şahaneyi (Padişahın görüşlerini) millete tebşir etmek (müjdelemek) itibariyle umumun gayret ve cesaretini tahrik edecek bir sayfa-i tarihiye ad olunabilir. (tarih sayfası kabul edilebilir)

Osmanlı tarihinde her nokta-i nazardan yegâne bir vesika teşkil edecek olan bu beyannamenin mahiyet-i asliyesini (esas iç yüzünü) şu suretle icmal edebiliriz: (toplayabiliriz).

1-Padişahımız; Anadolu harekâtının tamamiyle meşru olduğunu ilan ederek cereyan-ı mevcudu, atfen teşvik etmekte ( var olan akımı, atıf yaparak cesaretlendirmekte) ve hatta iştirak-ı hümâyûnlarıyla da takviye buyurmaktadırlar (katılımları ile güçlendirmektedirler) .

2-Ferit Paşa kabinesinin takip etmekte olduğu siyaset-i dahiliyeyi şiddetli bir lisan-ı kat'iye ile tenkid ederek (kesin ifade ile eleştirerek) menafi-i hayatiyetimize mugayir (yaşamsal çıkarlarımıza karşı) telakki etmektedirler (kabul etmektedirler.)

3- Bununla beraber ,şimdiye kadar ecnebi kuvva-i işgaliyesine istinaden payidar olabilmiş (iktidarda kalabilmiş)olan Heyet-i Vükela’ya (vekiller heyetine/bakanlar kuruluna) son bir kere daha bakılacak olursa, Heyet-i Vükela’nın bilakis burada bir Ermenistan teşkiline tamamiyle taraftar olduğu anlaşılıyor. Filhakika “Ermenistan hükûmetine lüzumu takdirinde hangi araziyi takdim edeceksiniz?” sualine karşı Sadrazam Paşa :

“Bu husustaki fikrimizi Paris konferansına bildirmiştik .Bunu her memleketin matbuatı da neşr etmişti (yayınlamıştı).Fikirlerimizde sabitiz ! " diyor. Hakikaten Ferit Paşa ile hempalarının (ayaktaşlarının / yardakçılarının) bu mesele hakkındaki fikirlerinin Vilâyet-i Şarkiye’de bir Ermeni muhtariyetini teşkil etmek şeklinde olduğunu bütün cihan matbuatı neşr etmişti ! Hatta Sadrazam Paşa'nın sulh konferansına gönderdiği notaların birinde de mevcut olduğu gibi Damat Ferit Paşa'nın İzmir felâketi üzerine huzur-u hümayunda akd edilen şura-yı saltanattaki beyanat-ı cüretkâranelerinde ( haddini aşarak yaptığı açıklamalarda) bile Vilâyet-i Şarkiye’nin Ermenistan olmak üzere terki lüzumundan dem vuruluyordu! Hükûmet-i hazıranın. Padişah ile millete karşı ne kadar muarız (karşıt) bir vaziyet takındığını ve metalib-i milliye ile (millete ait beklentilerle/isteklerle) amal-ı hümayunun (Padişahın isteklerinin) nasıl ayaklar altına alındığını bu pek küçük olmayan misal en büyük bir belagat-ı fecai ile isbat eder zan ederiz !.

Beyanname-i hümayunun hutut-u esasiyesinden (ana hatlarından / esas çizgilerinden) birinin de ,Hükûmet-i hazıraca takip edilen siyaset-i dahiliyenin taraf-ı şahaneden (Padişah tarafından) tasvip görmediği şeklinde olduğunu söylemiştik.

Filhakika buna ait olan fıkra-i hümayunda aynen ve harfiyen şu merkezdedir ”..efrad-ı millet meyanında tefrika ve nifaka sebep olacak her türlü beyanat devletimizin menafi-i esasiyesi ve hayatiyesiyle kabil-i telif değildir !.(bağdaştırılamaz/uzlaştırılamaz.)".Acaba neden Padişahımız da bu suretle muharrer (yazılı) ihtar olmak üzere “kanuna riayet ve milletin hukukunu temin" lüzumunu ferman buyurmuşlardır. Beyanname -i hümayunun hutut-u esasiyesinin (ana hatlarının) milletimize harfiyen tebliğini, Makam-ı Hilafetpenahiye karşı bir vazife-i sadakat-ı ubudiyet (aşırı bağlılık/kölelik) addederiz. (sayarız)

Evet Padişahımız Harekât-ı Milliyenin esbab-ı meşruadan (haklı sebeplerden) mütevellid (doğmuş)ve bilnetice (sonuç olarak) meşru olduğunu ilan ediyorlar; çünkü beyanname-i hümayunlarının ikinci Cümlesinde " Anadolu ahvâl ve harekâtı, İzmir işgaliyle onu takibeden vakayi-i fecaiyenin (arkasından gelen feci olayların) ve Anadolu Vilâyet-i Şarkiyesi mukadderatı hakkında işaa edilen (herkese duyurulan) rivayetin efkâr-ı ahalide hasıl eylediği te’sirat neticesi olup vukuat ve şayiat-ı mezkûreden (söylenen /bilinen dedi kodudan) bilcümle efrad ahalimizle beraber kalbimizde husule gelen te’sirat pek amik (kalbimizde oluşan etkiler pek derin) ve hukuk-u devlet ve milletin siyaseti emrinde sarf-ı gayret etmek cümlemiz için pek tabiidir.” buyuruyorlar.

Padişahımız efendimiz Hazretleri Anadolu harekâtının bu suretle sarf-ı esbabına mübeyyin (sebeplerini çarpıtan açıklamalardan) ve bu sebeplerin tesiriyle kalb-i ve cism-i şahanelerinde fevkalâde müteessir olduklarını söylerken,Sadrazam Ferit Paşa Tan gazetesi muhabirine neler anlatıyor: Filhakika son posta ile gelen 5 eylül tarihli İstanbul gazetelerinde münderiç (içinde bulunan) beyanatı esnasında sadr-ı lahık (*)(mevcut sadrazam) Anadolu harekâtı hakkında irad edilen bir suale cevaben “Bu hareket ,tamamiyle bir ittihadcı kıyamıdır (isyanıdır) “ diyor !. Ve bu suretle milletin en mukaddes hissiyatını ecnebilere karşı kirli göstermek istediği gibi Padişahı da tekzib etmekten (yalancı çıkarmaktan/yalanlamaktan) utanmıyor! Yukarıda aynen kaydetmiş olduğumuz fikr-i hümayuna dikkat edilecek olursa kalb-i hümayunun milletle beraber müteessir olmasını mucip olan esbap arasında Anadolu “Vilâyet-i Şarkiyesi hakkındaki rivayetlerin” de mevcut olduğu görülüyor; çünkü zat-ı şahane bu vilâyetlerde bir Ermenistan teşkiline pek haklı olarak kemal-i şiddetle muhalefetdarlar; halbuki Ferit Paşa’nın biraz evvel bahs ettiğimiz beyanatını bir beyanname-i hümayun telakki eden Ferit Paşa kabinesi ,Harput valisini (**) Kürt ile Türkün arasında bir mukatele ihdasına (vuruşma yaratmaya) ve bu suretle Sivas şehri basılarak âmal-ı hümayuna tamamiyle muvafık (uygun) bir maksad-ı milli uğrunda çalışan efrad-ı milletin tenkiline (uzaklaştırılmasına / dağıtılmasına) memur etmekten çekinmemiş bir heyet-i hükûmet değilmidir? Böyle bir heyet ancak işte öyle bir ihtar-ı hümayun ile takbih ( ayıplama / kınama) edilebilir.

Bu suretle bu gün adeta tekdir-i aleniye ma’ruz olan (açıkça azarlanan) Ferit Paşa kabinesinin şimdiye kadar itimad-ı hümayuna (Padişahın güvenine)değil ,bilakis payitahtı işgal eden ecnebi kuvvetlerine istinaden payidar olabildiğini beyanname-i hümayunla milletine ima eden Hilafetpenah efendimiz ,hükûmet-i hazıraya karşı son bir ihtar olarak da: Ahkâmı (hükümleri), şehr-ı halin (bu ayın) 22. günü keşide edildiği (çekildiği/dizildiği) halde hükûmet tarafından zat-ı şahaneye tebliğine emsali gibi mümanaat edilen (duyurulması engellenen) arızayı istirhamkâranenin neşr edilen suretidir..

(*) Sadr-ı lahık : Ferit paşa peş peşe bir kaç defa sadrazam olduğundan eskisi ve yenisi , önceki ve şimdiki sadrazam olduğu, hoşnutsuzlukla ifade edilmiştir.

(**) Harput Valisi (hain) Ali Galip

28 Eylül, 4. Sayı, 2. Sayfa

Millet Davası

17. Asırda idi. " Topermi Kora Yaniç" isminde bir Sırplı papaz Avrupa-yi Şarkiyeye Slav ruhunu sokuyordu."Küçük Rusyalılara hitabeler" diye yazdığı ufak risalelerle milli bir vahdet (birlik) aşkı doğuruyor ve Rus vicdanını birleştiriyordu. Bu asırda devlet-i Osmaniye dahilde bitmez tükenmez belâya ve mesail (belâlar ve sorunlar) ile uğraşmaktan ve haricen zaman zaman üzerimize doğru akın eden tesvilât (kandırmalar) ve tezviratından masun kalamıyordu ( hilekârlılarından etkilenmekten kurtulamıyordu). Diğer taraftan garp âli-i tarik-i tekâmülde ( yüksek gelişme yolunda) muttasıl( aralıksız) ilerleyerek git gide yükseliyor ve coğrafi hududumuza doğru iştihalı (oburca istekli) ve kindar nazarlarla tesirlerini göstermeğe başlıyordu. Bu kara tehlike hiç şüphesiz asırların kademe kademe milletlere hazm ettirdiği bir "ideal" idi ki biz henüz böyle bir duyguya hissedar olamamıştık. Takriben 50-60 sene evvellerine kadar bu kara tehlikenin istikbal için hazırladığı uçurumlar yeni yeni anlaşılıyor ve işte bu zamanda devletimiz hayırlı bir inkılâba doğru esaslıca atılmağa hazırlanıyordu. 1272 tarihlerinde ecnebi müdahalâtı yine baş göstermişti. Bu sefer Rusya, Bulgaristan ve Bosna Hersek ahali-i Hırıstiyaniyesini himaye etmeğe kalkıştı. Bu hal Avrupa'yı da şaşırtmakla beraber müdahalât-ı ecnebiyeyi (yabancıların araya girmelerini) devlet-i Osmaniye üzerine daha kuvvetli bir şekilde tevcih ediyorlardı (yönlendiriyorlardı).

Niş (*) eyaletimizdeki Bulgarların, Sırbistan'a hicreti ve İslamların kasaba haricine çıkamayacak kadar tedhişleri (yıldırmaları) diğer taraftan Ortodoks kilisesi ihtilâfatı (uyuşmazlığı) ve buna mümasil bilcümle icraat-ı devlete mani mehail olan esbab-ı nifak ve şikak ( devletin icraatına engel olan korkunç bozgunculuk nedenleri) hep 17. Asırda anılan bu ideal (ulusçuluk) neticesi idi ki: garbin tekâmül vadisinde attığı adımlarla beraber işte bu tohum filizlene filizlene bizi Rumeli kıtasından uzaklaştırıyor, nihayet Midye- Enez hattına kadar sürüp çıkarıyordu. Sonra Müslümanlarla meskûn vilâyetlerimizde yine ecnebi entrikalarının ,ecnebi müdahalelerinin , ecnebi tezviratlı ifadatlarının (yalan karışık ifadelerinin) tesirleri görülüyordu. Bu hallere karşı devlet-i Osmaniye'nin vaziyeti pek müşkülleşiyor, dahili ve harici vaziyet de alacağı tarz-ı siyaset had bir devreye giriyordu. Nitekim en son zamanlarda Fransa ve İngiltere'nin Rusya ile ittifakı bu had devrenin en bariz bir tecellisidir. Umumi harp ile tecelli eden vaziyetimiz hiç şüphe yok ki asırlardan beri büyüyerek devam ede gelen bu kara tehlikenin netice-i mutlakasıdır (kaçınılmaz sonucudur).

Eğer devlet-i Osmaniye muhtaç olduğu ıslahat ve asırların icabettirdiği tarik-i medeniyede (uygarlaşma yolunda) muvaffak olamadı ise bunun belli başlı mücrimleri (suçluları) devlet-i Osmaniyeye hiç bir zaman nefes aldırmamış ve halâ mütareke ahkâmına ta'riz ve tecavüzde tereddüt etmemekte bulunmuş olan İngiltere,Fransa ve sabık Moskof çarlığıdır.

Asırların üzerimize yıktığı belayâ (belalar) hep onlardan ve hep onlardan gelmiştir. Düvel-i muhtelifenin (çeşitli devletlerin) bu gün tamamiyet-i hakimiyemize (tam bağımsızlığımıza) karşı aldığı vaziyeti bilmeyen , anlamayan tek bir Türk kalmamış ve vicdan-ı milli denilen mukaddes mahkeme bu hususta son kararlarını vererek asırların bahş ettiği milli hukukumuzu müdafaaya ve siyasete hazırlanmıştır. İstanbul hükûmetiyle uyuşan ve İstanbul hükûmetinin işlediği hıyanet ve cinayetleri teşvik ve tesahuba (arka çıkmaya, sahiplenmeye) kadar vicdan-ı milliyi hunharcasına boğmak isteyenler anlayacaklardır ki hükûmetler satın alınır fakat milletler değil .İşte Lehistan !.

(*)Niş : Sırbistan'da Nişava nehri kıyısında şehir