12 Ocak , 20 Sayı , 1. Sayfa

Türkiye Sulhu ve Avrupa Siyaseti

Muharip devletler arasında akd olunan mütareke tarihinden bu güne kadar bir sene geçtiği halde, elan dünya yüzünde nifak ve fesat devam etmektedir .

Düvel-i galibe (galip devletler) ve onları temsil eden konferanslar ,meclisler bir seneden beri çalıştıkları halde dünyaya işte henüz bir düzen veremediler.

Bir zamanlar büyük bir hararet ve samimiyetle tesis-i sulh ve huzur uğrunda çalışan Amerika hükûmeti ,şimdi kendini şöylece bir kenara çekti.. Ortaya attığı insani düsturlarla beşeriyete ebedi ve şerefli bir hıdmet (hızmet) etmeye sarf-ı gayret eden Reis-i Cumhur Wilson hazretleri şimdi kim bilir nasıl bir inkısar-ı hayal (hayal kırıklığı) karşısında müteellim ve müteessir (acılı ve üzüntülü)dir.

Umumi harbi Düvel-i İtilafiye lehine çevirmek kudret ve liyâkatiyle Avrupa efkârında derin bir minnettarlık uyandıran bu yeni dünya hükûmeti, Clemenceau ve Lloyd George gibi iki siyasi lider karşısında müteessir ve kendi kabuğuna çekilmek mecburiyetinde bulundu.

Şüphesizdir ki şimdi Vaşington şehri semaları üzerinde inceden inceye beşeriyet ve medeniyetin icabatına ait hislerle dolu fikir bulutları yükselmektedir .

Bundan başka büyük bir tereddüdün sonunda umumi harbe karışan ve sarf ettiği mesaiye mukabil kendisine bir şeref ve menfaat te’min edememiş olan Japonya hükûmetininde şimdilik sesi soluğu çıkmıyor.

Şimdi meydan-ı siyaset yalnız iki şahs-i malûmun (bilinen kişilerin) her gün yeni bir şekil ve renge giren fikirleri ile meşhun (doldurulmuş) her dakika yeni bir havada sulh teraneleriyle daimendazdır (sürüp gitmektedir.).

Pek derin bir gayz (öfke)ve fikr-i intikam (öc alma düşüncesi ) ile ihzar edilen (hazırlanan) Alman sulhu sağlam bir hüsn-ü kabûl bulamadı. Almanları öldürmeğe azm eden siyasi emeller bu son günlerin hadisatıyla pek ziyade alâkadar olsa gerektir.

Şimdi mesele sürüklene sürüklene müzmin (yerleşmiş / azmış) bir hale getirilerek Türkiye mukadderatına intikal etmiştir. Acaba Avrupa diplomatlarının Türkiye mesailini (meselelerini) bu kadar uzatmaktaki maksatları ne idi? Nedir?

Bu renkten renge giren iğlak (kilitlenen) ve devam eden mesele, sulh ve salah-ı umumi (genel kurtuluş) yolunda attıkları mütereddit ve menfaatperest adımlarla âlemi bizar eden İngiltere , Fransa hükûmetlerinin daha doğrusu Clemenceau ve Lloyd George ‘un ihdas ettikleri entrikalı ve gayr-i insani plânın tatbikatıdır.

Bu dünyanın kanına susamış iki siyasi harisin (aç gözlü) , düşünceleri ,memalik-i Osmaniyenin tedrici bir surette (azar azar) istilâsının tayin olunmasıdır.

İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali suretiyle başlayan ve son akd edilen itilafname ile meydan-ı âleniyete çıkan (açıkça ortaya çıkan) bu çirkin ihtirasat-ı menfureyi (iğrenç açgözlülüğü) bütün kalp ve ruhumuzla tel’in ederken (lânetlerken) bu simsiyah ve muhteris dalgalarla mülkümüzü tahrip etme esaslarını tespit ve tatbik eden ve geçtikleri yerlerde kanlı ,vahşi nefret izleri bırakan adamların takip ettikleri bu yolda kendilerine edna (aşağılık) muvaffakiyet te’min edemeyeceğini açıkça söylemek isteriz.........................

Biz biliyoruz ki Lloyd George’un Müslümanlık hakkında takip ettiği ameliye-i idare “Gladston”(*) nazariyesinin tatbikatından başka bir şey değildir. İngilizlerin elinden idare-i işgali alarak daha ziyade tevsi’ye (genişlemeye) çalışan Fransa tarih-i medeniyesine yakışmayan bin

türlü mezalim-i fecayii’ ile imha ve istila emellerini yürütmektedir.

 

Şurasını kayd etmek isteriz ki Müslüman milleti Fransız parasıyla, Fransız silahıyla Müslüman aleyhdarlığı yapan ve daha büyük bir vahşet ile kasaplık vazifesini ifa eden hain Ermeninin kanlı elleri ile söndürülemez.

Biz anlıyoruz ki hakkımızda tatbik ve irtikab edilen (uygulanan ve gözlenen) bu mezalim ve fecaiyi’ sırf ;İngiltere ve Fransa hükûmetlerinin plânıdır. İmha ve taksim nazariyelerini kolayca tatbik edemeyeceğini anlayan ve Türkiye mukadderatı hakkında verilecek kararın âlem-i

İslam ile derece-i alâkasını takdir eden İngiliz siyaseti bu tedrici işgal politikasını ihzar etmekle (açığa vurmakla/belirtmekle) âlem-i İslamcın kanatlarını kırabileceğini ve Türkiye’yi ortadan kaldıracağını ümid etmiştir Fakat vak’a (mesele) gösteriyor ki bu, kabiliyet-i tatbikiyesi (uygulanabilirliği) olmayan bir nazariyedir.

Alemin mukadderatı ile oynayan siyasiler bilmelidir ki bir millet cebir ve kahr ile ölmez, tatbik edilen fecayi, heder edilen kanlar birer çiçektir ki intikam meyvesi verir.

İşte Türkiye sulhunu ta’vik ve tehir eden (geriye bıraktıran ve geciktiren) siyasetin iç yüzü budur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(*) William Edward Gladston 1809-1898 . İskoç asıllı Liberal görüşlü İngiliz devlet adamı. Bulgaristan meselesinde İngiltere Hükûmetinin Osmanlıları desteklemelerine karşı çıkmıştır. Britanya dahil olmak üzere her türlü İmparatorluklara karşı bir görüşü savunmuştur. (Meydan Larusse)

 

 

 

 

12 Ocak ,20. Sayı , 2.Sayfa

İstanbul Meselesi

İstanbul Osmanlıdır,Osmanlı Kalacaktır.

İstanbul, büyük fethin o maşuka-i bahası (değerli sevgilisi), nihayet gaddar düşmanların dest-i ihtiras ve iştihasına (aç gözlü ve istekli ellerine) düşmek tehlikesinde bulunuyor.

Sabık (eski) Rus Hükûmetinin âmâl-ı istilâ cuanesi (değişmez istilâ emelleri),Rusya tarih-i siyasiyesinde ,”İstanbul meselesi” faslını açmış idi. Büyük Petro’nun miras-ı siyaseti olan bu mesele nihayet kocaman Rusya hükûmetinin mahv ve izmihlâline (yıkılışına) sebep olan harb-i umumiyi uyandıran mesailin (sorunların)en mühimi idi.

İstanbul meselesi sabık Rusya’nın siyasi programında pek nazik ve mühim bir mesele olarak renkten renge sokuldu ve nihayet meş’um (uğursuz) bir itilâf (anlaşma) neticesi İstanbul’un Rusya havza-i hükûmetine ithali (hükûmet sınırları içine alınması) vaad ve karar altına alınmış idi ki : Beşeriyeti kanlara, tufanlara boğan harb-i azim (büyük harp) işte bu itilâfnamenin verdiği ihtiras ve iştaha ile canlandı ve ortaya çıktı.

Sivastopol harbinde düşmana kavi ve anud (sert ve inatçı) salvolariyle Rusya hükûmet-i müstebitesinin (zorba hükûmetinin) canını almağa kasd eden ve hükûmet-i Osmaniyenin en kavi (sağlam) bir müttefiki ve en sağlam bir dostu olan İngiltere hükûmetini Rusya’ya takrib eden (yanaştıran) ve nihayet bir dost ve müttefik sıfatiyle el ele verdiren mesele Rusya’nın İstanbul hülyasıyla icma edilen (doldurulan) heves ve emeli idi.

İstanbul Rusya’ya vaad edildikten sonra idi ki: İngiltere’nin boğazlar siyaseti kökünden değişti. Ve Avrupa muvazene-i siyasiyesinde (politik dengesinde) yeni bir safhanın hududu tezahür etti (ortaya çıktı) Bu dakikadan sonra boğazların şanlı ve perşeref hakimi için artık İngiltere dostluğunun bir itibar ve kıymeti kalmamış idi. Bu suretle İngiltere siyasetine mümaşat etmek (yoldaşlık etmek/güvenmek) Osmanlı Hükûmeti için sarfı nazar edilecek (kaçınılacak) bir mesele olmuş idi.

Daha sonra hayat ve istiklâlinin Rusya’nın dostluğuna feda edildiğini gören Hükûmet-i Osmaniye menafi’ ve istiklâlini (çıkarlarını ve bağımsızlığını) kendi kudretiyle müdafaa ve muhafaza etmek mecburiyetiyle bilzarur ( zorunlu olarak) harb-i umumiye iştirak etti.

Harb-i umumi ma’lûm olan neticeyi verdikten sonra düşmanlarımız kendi elleriyle , kendi siyasetleri ile harbe icbar ettikleri (zorunlu bıraktıkları) Osmanlı Hükûmetini parçalamak, ezmek, hayat-ı istiklâlini heder etmek istiyorlar.

İngiltere’nin en büyük rical-i hükümeti “Lloyd George” boğazların, istediği zaman düşmanlarına karşı sedd-i iktidarını gösteren hakiminden nez’edilmesi (çekilip koparılması) emeli beslediğini alenen söylüyor. Şurasını efkâr-ı umumiyeye (kamu oyuna) karşı izah etmek isteriz ki ,pek yakın bir mazide boğazların Hükümet-i Osmaniyenin hakimiyetinde bulunmasının en büyük müdafii olan İngiltere hükümetini bu gün böyle bir karar ittihazına (kabullenmesine /almasına) sevk eden en büyük saik (yönlendirici) , istilâ ve temin-i menfaatden (çıkar sağlamaktan) başka bir şey değildir.

Demek ki Rusya Hükûmetinin büyük bir tecrübeden sonra sahife-i siyasetinden silinen İstanbul meselesi bu gün bir İngiliz siyaseti meselesi olmuştur. "Venizelos'un" İstanbul ile alâkalı rüya ve hülyalarının bizce bir kıymeti olmadığı için serd-i mahâl değildir.( bir şey söylemeyi gerektirmez) Şurada tekrar etmek isteriz ki :İngiltere’nin âlem-i İslam hakkında tatbik ettiği usul-ü idare bu gün öyle bir şekle girmiştir ki vaktiyle büyük bir azâmet ve hürmetle tabiyyetini taşıyan kitle-i islamiye , gösterilen zulüm ve istilâdata (istilâlara) karşı isyan ve galeyan halini almıştır. İşte İstanbul meselesi âlem-i İslâmla vurulmak istenilen darbelerden biridir.

Son alınan haberlere nazaran İstanbul’un binel malik bir idareye devri Paris Sulh Konferansınca tezekkür edilmektedir (üzerine konuşulmaktadır)

Bu haberi kayd-ı ihtiyat ile telakki etmekle beraber İstanbul’un ,Hilâfet-i İslamiye ve Saltanat-ı Osmaniyenin yegâne makarrı (tek merkezi), Müslümanların nazargâh-ı hakiki ma’neviyesi olan o melike-i deryanın (denizler kraliçesinin) Osmanlı İmparatorluğundan, İslam Hilâfetinden başka hiç bir hükûmete yakışmayacağını açıkça söylemek isteriz. Başlı başına hiç bir hükûmetin hazm edemeyeceği muhakkak olan bu büyükçe lokmanın bu defa da binelmalik bir idare ile hakimiyet-i Osmaniyeden nez’i (koparılması) düşüncesini kemal-i nefretle red etmekle beraber bunun sırf bir İngiliz entrikası ,bir İngiliz propagandası olduğundan şüphe bile etmemeli..

Avrupa düşünmelidir ki :Kocaman bir milletin pay-ı tahtı , bir kitle-i islamiyenin merkez-i diniyesini, hakimiyetinden almak o millete ölüm darbesini indirmek demektir.. Yaşamak istidadını taşıyan mücadele-i hayatda harikalar ibraz eden (gösteren) bir millet emin olmalıdır ki er geç kendi hakkını muhafaza edecektir.

Tarih gösterecektir ki: Almanların harb-i umumide gösterdikleri en büyük hata ve belki de mağlubiyetlerine sebep olan yegane mesele Brest-Litovsk muahedesiyle (*) mağlup düşmanlarına karşı gösterdikleri hodbinliktir (kibirliliktir). Beşeriyete yeni devre-i felah açmak arzu ü zahirisini ( mutluluk devri açmak istek ve görünümünü) gösteren galiplerin ef’al ve icraatında (yatıkları iş ve uygulamalarında) öyle çirkin ve gayr-i insani noktalar görülüyor ki, ancak bunu Almanların Brest-Litovsk’taki hareket-i hodbinaneleriyle (kibirli halleriyle) bile kıyas etmek kabil değildir.

İşte İstanbul meselesinin son aldığı şekil. Bunu yine tekrar ederiz ki: Büyük Fatih’in yadigâr-ı kıymetdarı olan İstanbul ile rabıtası o kadar derindir ki onsuz yaşamak ölüm demektir.

Bilhassa dini ve manevi bir işaretle İslamiyetce feth edilmiş olan bu belde-i tabiye İslamiyetçin bir cüzü (parçası) bir uzvudur. İslamlar için Kâbe-i Mükerreme ne kadar mukaddes ve muhterem ise, büyük millet-i islamiyenin Peygamber-i zişanının işaret-i mucizekârisiyle kesb-i kudsiyet eden (kutsallık kazanan) İstanbul, o mübârek şehirde o kadar kıymetdardır..

Binaenaleyh sulh konferansından ricamız, verecekleri kararlarda temin-i isabet ve muvaffakiyet için hükümlerini beşeriyetin ruhunu tetkik ederek vermiş olmalarıdır. Her hangi bir iş için verilecek hükümlerde mahall-i tatbikin (uygulandığı yerin) ruhiyatı, içtimaiyatı, dini ve ırkı, tarihi, nazar-ı itibare alınmazsa orda muvaffakiyet kabil olamaz.

Ekseriyet-i katiyesi (kesin çoğunluğu) Müslüman ve Türk olan memleketin idaresi binelmalik bir şekle getirmek eğer Türklere karşı beslenilen umumi garezin neticesi ise biz düşmanlarımıza bu derece garezkârlığı çok görüyoruz.

Maahaza (bununla beraber) şuna emin olalım ki bu meselenin daha bir çok şekillere girdiğini ve en nihayet Osmanlı pay-ı tahtının Osmanlılardan başka kimseye yakışmayacağını zaman bize gösterecektir. C.. L..

(*)Brest-Litovsk antlaşması : 1. Dünya savaşının sonuna doğru (2 Aralık 1917 - 3 mart 1918) tarihleri arasında Almanya, Avusturya-Macaristan,Osmanlı imparatorluğu, Bulgaristan ve Rusya arasında imzalanan barış anlaşması