16 Şubat, 25 Sayı, 4. Sayfa ,1 Sütün

An’anata Doğru (geleneklere doğru)

Ters Akımlar

Serbest sütün

Medeniyyet denildiği zaman, zan ediyorum ki hatırımıza yüksek bir hayat-ı-içtimaiyenin icab ettirdiği ibzâl ve ısrafın ( sosyal yaşantının gerektirdiği bol bol harcama ve gereksiz tüketimin) mahsulü olan bir debdebe , bir âlem-i zevk ve gurur gelir . Öyle bir âlem ki içinde asri hayatiyenin (uygar yaşantının) hepsi var; tiyatrolar, sinemalar ,müsamereler, balolar , sonra otomobiller, arabalar, hızmetçiler , daha sonra tabiinin fevkinde (gereğinden çok fazla) bir şıklık, tuvaletler mücevherler, eldivenler, gözlükler. Nihayet , bitmek, tükenmek bilmeyen pul pul paralar. Bunun bir de öteki yüzü vardır ki: Onda da hayat-ı içtimaiyeyi çığırından çıkaran binlerce felâket-i beşeriye (insanlık dramı) mevcuttur. Sefihlikler (ısrarcılıklara), şenaatler (kötülükler), cinayetler , sonra fakr-u zaruret (yoksulluk/ fakirlik) , açlık. En nihayet , namussuzluk, iffetsizlik..

İşte : bu güne kadar Avrupa’nın kullana kullana eskittiği ve bir paçavra gibi attığı ve maatteessüf (yazık ki) bizim bir kısım eşhasında seve seve kabul etmek istediği şekl-i gayr-i tabii-i medeniye (doğal olmayan uygarlık biçimi). İşte Avrupa’nın şarka ifaza ettiği gayr-i hakiki (bol bol dağıttığı sahte) medeniyet !..

Medeniyetin birde şekl-i tabii (gerçek) ve millisi vardır. O millet ki medeniyeti kendi ruhundan almaz; o hayat-ı beşeriye ki hayat-ı içtimaiyesini an'ane-i, adat-ı tabiisine istinat ettirmez (sosyal yaşantısını ulusal geleneklerine , göreneklerine dayandırmaz), onun medeniyet diye kabûl ettiği her şey üstüne bol gelmiş kisvelere (elbiselere) benzer ki : istimal edenler (kullananlar) halk nazarında daima gülünç bir vaziyette kalır.

Hakikatte hayat-ı içtimaiyeyi tamzim etmek (sosyal yaşamı düzenlemek), adat ve an’anatı (adetleri ve gelenekleri) zamanın icabatına tevfik etmek (gereklerine uydurmak), hülâsa (sonuç olarak) kendi ruh ve hissinin kabul ve ilham ettiği bir kisve-i medeniyete (uygar giyime / görünüşe) bürünmek; yaşamak isteyen milletler için farzdır.

Hakikatte güzel Anadolu’nun, bu sevgili vatanın havadar şehirleri ve hayal şeklinde yükselen şirin kasabaları, sakin ve nezih (temiz) köyleri samimi ve milli bir medeniyet-i ulviyenin (yüce uygarlığın) muhtacı ve sevdakârıdır.

Fakat öyle bir medeniyet ki , her noktası an’anata, adata (geleneklere, göreneklere), milliyete bir timsal-i bedii teşkil eylesin (güzel bir örnek olsun)..Bir medeniyet-i ulviye (yüce bir uygarlık) ki , gayesi milletin alâsına (şanına), vatanın temin-i istikbâline münhasır (hasredilmiş /adanmış) olsun .............................................................................................................................

Ancak asrileşmiş bir millettir ki böyle bir hayat-ı medeniyeyi vücuda getirebilir. Yine tekrar ediyorum milletler hayat-ı içtimaiyesini kisve-i medeniyesini (sosyal yaşamını uygarca giyimini) kendi ruh ve vicdan-ı millisinden çıkarmalıdır. Ben böyle bir medeniyet tasavvur ediyorum ki içinde Avrupa’nın kullanıp eskittiği ve bir paçavra gibi şarka doğru attığı kisvelere bürünmüş bir şekl-i gayr-i tabii (uygunsuz biçim) bulunmasın .Bizim kabul edeceğimiz kisve-i medeniye-i tabiinin (uygun çağdaş giyimin) bahş ettiği zerafetin tesiriyle kazandığı samimiyetle nazarlara yabancı bir diken gibi değil ,tabii gonca kadar lâtif ve nezih (hoş ve temiz) görünmelidir. Ben arzu ediyorum ki Anadolu’nun sevimli toprakları üzerinde yalnız kendine mahsus ve milli bir kisve-i medeniyesi bulunsun.............................................................................

Buna şüphe etmeyelim ki hayat-ı içtimaiyesini ruh-u millisinden (toplumsal yaşantısını milli duygularından) almayan heyet-i içtimaiye (sosyal topluluk) mahkûm -u tardi ve zevaldir (sosyal toplum kovulmaya ve aşağılanmaya mahkûmdur). Ne yalan söyleyelim , biz bu kisveleri bir karnaval kıyafetinden başka şekilde görmüyoruz. Hayri