23 Şubat ,26 Sayı, 3.Sayfa,1.Sütun

Karanlıktan aydınlığa doğru

"Daima intibah (olgunlaşma / gözü açılma / uyanma) daima ittifak (birlik)"

Maksadımız, Merhum Hoca Nasreddin’in dediği gibi "suyu görmeden paçaları sıvamak" değildir. Gözümüzün gördüğü, kulağımızın işittiği ahvâl-i âlemden (dünyanın durumundan) bir hisse çıkarmaktır.

Ne oluyoruz ? hayır mı var şer mi? Kendi hissemize bu suallerde hayati cevaplar aramakta mecbur hissediyoruz. Alemde dönen dolapları, âfak-ı hadisatta (olayların ufkunda) parlayan , âfaklarda bozulup düzülen, düzülüp bozulan milletlerin hayat ve mukadderatı.. kâh gözüküyor , kâh gaib oluyor. Muradımız bu ahvâlle alâkadardır.

Nasıl ki bir rüzgar esince ağaçlar sallanır, topraklar uçuşur , zeminde ve tabiatta hareketler husûle gelirse, iman-ı mukaddesatımız içerisinde, devamlı giden şu bir senelik fırtınaların akabinde ne gibi haller cereyan ettiğini anlamaklığımız elbette lâzımdır ve elzemdir.

Evet Nuh tufanına benzeyen bu cihan harbinin gürlemesiyle dünyanın kazığı yerinden kopmuştu ve "deli denilen birisi kuyuya bir taş atmış ,kırk akıllı bir araya gelmişte o taşı çıkaramamışlar" idi. Son olarak yerinden pek kolay koparılan o kazıkta şimdi yerine öyle kolay kolay çakılamıyor.

.........:...................................okunamadı.........................................................................

Her ne ise ! bu esrarengiz ameliye böylece devam edip gitmekte olsun biz bahsimize dönelim. Mütarekenin akdi tarihinden bu güne kadar geçen eyyam (günler) bizim için bir devre-i intizar ,bir devre -i zulmet (bekleme devresi, bir karanlık devir ) sayılabilir .

Ma'sumane bir teslimiyetten sonra seyirci kaldığımız komedilerin gülünecek ve ağlanacak safhalarını temaşadan doyduk. Vaktaki işgaller imhaya, imhalar namus ve ırza mütevecih (dönük) muameleye varınca ,bittabi uyanmak ve mukabelede bulunmak zarureti karşısında kaldık.

Toplarımızın kamaları, tüfeklerimizin mekanizmaları toplanırken ve denizlere dökülürken; bu elim akibetlerin fecaiini hatırlatıyor idik. Nihayet; Yunanlıların süngüleri, Fransızların topları karşısında nahak (haksız) yere dökülen ma'sum kanları ile sulanan yurdumda düşman bir halıda yol tutar gibi. ilerliyor.

Lâkin garbin hodbinliği (kibirliliği) ile ilerlemesine rağmen , Şarkta haksızlığa karşı isyan edenler, mütezait (çoğalan) kuvvetleriyle harekâtını tevsi ‘ ediyor (genişletiyor), Korkunç âfaklara doğru uzanıyor. Renkleri bile manidar ( anlamlı ) ve ahedar ( belâlı) olan kırmızı ve yeşil ordular; kudret ve hunharlıkları ile hakikaten Avrupa’yı helecan (kalp çarpıntısı) ve heyecana düşürerek hudutlara doğru mağrur yürüyor. Garp âleminin en ileri gelen “Times (Tayms)”(*) gibi bir gazetesi -tafsilatı bu gazetemizde münderiç (içine konmuş)- bu harekât ve hadisat hakkında ne mütelâşiyane (telaşla) feryatlar koparmakta, ne müteyakkızane (uyanık olarak-dikkatli) darbeler fırlatmaktadır. İşte; hakkın tezahürü ve galebesi bu demektir.

Mamafih; Garbin arena-i siyasiyesi (siyaset meydanı) ve debdebe-i medeniyesine (uygarlığının gösterişine) karşı şarkta da yeni bir devr-i tarih açılıyor. Yeni bir âlemin fütuhat ve inkişafatı (fetihleri ve gelişmeleri) başlıyor. Son asr-ı beşeriyetin inkişaf ve ihtiyacatını daha vasi (geniş) ve daha hakiki vaadlerle tatmine koşan “Bolşevizm” efkâr (fikirler) ve harekâtı da umumi efkârın muzdarip kalbinden patlayan müthiş bir ateş feşandır (ateş saçandır). Sıçradığı yerlerde azabat (azaplar). girdiği muhitlerde refakat görmek ümidi nümayandır (açıkça bellidir).

Bilhassa haksızlığın, zulmün,imha politikasının zebunu olan İslamların bu afete zahir olmaktaki (arka çıkmaktaki) mecburiyetleri pek ayandır (açıkça bellidir).

Galipler geç kalan takdirleri ile şimdilik cenuba doğru bir sed vazifesi yapabilecek iki küçük milletin istiklâlini tasdik eyledi .

Büyük bir inkılabın zeminini ihzar eden (hazırlayan) baş kuvvetler, mazlumlarla uyuşmak yolunu gözetti. Lâkin henüz rüşd-ü hayata vasıl olmamış (erginliğe erişmemiş) bu ufacık devletler "Bolşevizme" mukavemet edemeyeceği gibi garbin meşkuk (yarılmış ayrılmış) ve hodbin (iki bölünmüş ve kendini beğenmiş ) siyaseti de bu inkılabı tevkif edemeyecektir (tutamayacaktır) .........................................

Binaenaleyh (bundan dolayı) bakalım ..devran neler gösterecektir. Söylemesi ....birçok zihniyyet-i mütefekkirlerimizin ( aydınlarımızın düşüncelerinde ) ... ması üzerinde ihtizaz (sevinç hazlanma) etmede , bu günlerde lehimizde dönen feleğin çehre-i devranında yeni sulh ümitleri, hayat alâmetleri saçılmaktadır.

Bizim her fırsattan istifade şitab edecek (çabuklaştıracak) bir kudrette olmaklığımız en büyük temennimizdir.

Gayesi,hedefi henüz seviyemizce takdir edilemeyen bu fikr istilasına karşı ne alet olmak ve nede malûm ve mevcut faideden hâli kalmak (yararlanmaktan kaçınmak) cihetini iyice mütalaa eylemekliğimiz elbette muvafıktır. Şayet mecbur edilmezsek sulhu ve selameti huzur ve sükûnda aramak daha doğrudur.

Velhasıl emin bir gaye “daima intibah,daima ittihattır.”(sağlam bir amaç : daima uyanıklık , daima birliktir.)

E.... D...

Bana Dedi ki

Bir haber varmı ? Adana'dan Urfa'dan,

Kan bürümüş dağlarını Maraş'ın,

Biz korkmayız kardeş için ölmeden

Haber aldık ! Evde durmaz gideriz.

Sine germiş iken dert bin mihnete

Koşulmaz mı ? feryadına,imdadına kardeşin,

Kurban olsun her canımız bu yerlerin

Düşman girmiş ! yardan geçer gideriz.

Ne yaman yazılmış, alnımızın kara yazısı

Namert felek bırakmıyor bir nefescik alalım

Biz ölmesek,öldürür mü ecel perisi

Kader böyle imiş demez, yine gideriz.

Sanma ki hilal gaip olur

Türk girdiği yerde zulmet dikiş tutamaz

Hilal büyür, bedir olur,ışıksız koymaz

Hükm-ü Kuran böyle imiş, tabi' olur gideriz

E.. D..

 

(*) Times(Tayms) : 1785 tarihinde kurulan ve halen yayımlanmakta devam eden ciddi bir İngiliz gazetesi