1 Mart , 27. Sayı ,1.Sayfa

Acaba Nümayiş mi Yapıyorlar ?...

Son gelen havadislere nazaran, İngilizler İstanbul önüne son sistem torpidolardan mürekkep bir filo göndermişlerdir.

Londra konferansında İstanbul’un Makarr-ı Saltanat ve Hilâfet (Saltanat ve Hilâfetin karargâhı/merkezi) olarak Türklerde kalması hakkında verilen kararı takiben şu hareket dostane telakki edilse (sayılsa) bile bir tehdit manasını tazammun etmektedir (taşımaktadır / içermektedir)

Esasen bizimle akd ettikleri mütareke ahkâmının kırılmadık bir noktasını bırakmadılar ki bu hareketi de muhalif-i kavaid (kurallara uymama) icabından diye kabul edelim. Fakat işte nazar-ı dikkati celb edecek (dikkat çekecek) bir mesele varsa o da şu hareketin konferans kararını takiben vukua gelmesidir.

Harb-i umumi (1.cihan harbi) ve onu takibeden ve bizim için harb-i umumiden daha elim safhalar gösteren devre-i mütareke (mütareke devresi) bütün dünyaya anlattı ki :Avrupa hükûmetlerinde ahdın (yeminin/sözün) bir hükmü; imzanın - ki namus-u devlet ve millet demektir- bir mahiyet (içerik/öz) ve ehemmiyeti (önemi) yoktur. Kezalik (keza) o hükûmetler için sabit ve ananevi bir siyaset takip etmek caiz değildir. Bütün gaye menfaat, hırs-ı istilâ , hırs-ı intikamdır. Zamanın icabına göre siyasetlerde tebdil eder (şekil değiştirir).

Biz bir iki kere tekrar eden vaadlerden anladık ki Avrupa’ nın sözleri , kararları ahd-u peymanları (yemin etmeleri), hülâsa (kısaca) her şeyleri nakş-ı beab (suya nakış)dır. Onların iyi sözlerine, güzel vaadlerine inanmak ne kadar beladet (kalın kafalılık) olur.

Binaenaleyh (bundan dolayı) şu bahs ettiğimiz hareketi gayet tabii ve İngilizlerin siyaset-i hodkâmanesine ve cibilliyet-i idarelerine ( bencil politikalarına ve yönetme huylarına) pek muvafık (uygun) bir hareket olarak kabul etmek tabii ve zaruridir.

İzzet Paşa kabinesini tevali eden (arkasından gelen) İstanbul hükûmetleri şimdiye kadar düşmanlarımızın her hareketine boyun eğdiler. Mütareke (*) namenin mevadd-ı mahsusa ve kat’iyesi ahkâmına muhalif (özel ve kesin hükümlerine karşıt) olarak, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların hatta Yunanlıların İstanbul’a asker ve kuvve-i inzibatiye ihracına nazar-ı lâkaydi ile (ilgisiz bakışlarla) baktılar. Bunun neticesi idi ki Venizelos’un lisan-ı tehdidi demek olan Averof.(**) O bizim en hunhar , en gaddar (en kan içici en zalim ) düşmanımız. Toplarını Halife-i Muazzamamızın sarayını tehdit eder bir şekilde tutarak İstanbul sularında yan geldi.

Bunun neticesi idi ki ecnebi kuvvetleri İstanbul’un idare-i inzibatiyesini ele alarak bir avuç Rumun makarr-ı hilâfette (hilâfet merkezinde) küstahane hareketlerine kadar meydan vermişti. Hatta bir zamanlar Ayasofya’nın mukadderatını mevzu-u bahs (söz konusu) etmek derecelerine varmışlar idi. İşte bu hareketlerin hepsi mütareke ahkâmına muhalif (karşıt) idi.. İşte bu hareketlerin cümlesi Avrupa’nın takip ettiği siyasetin en bariz birer delili idi.

Hiç şüphe yok ki bütün bu hareketin saiki (sevk edeni), müşevviki ( sebebi, yüreklendireni) bilhassa İstanbul hükûmetlerinin. Avrupa'nın tehditkâr hareketlerine karşı gösterdikleri mutavaat (boyun eğme-itaat etme) olsa gerektir.

İşte İngiltere’nin bu son hareketi, bu hareket-i nümayişkâranesi (gösteriş yaparcasına davranışı) da bu bahs ettiğimiz halet-i ruhiyenin (ruh halinin) bir netice-i tabiiyesidir (doğal sonucudur).

Beşeriyetin fıtrat-ı asliyesinden (esas kudretinden) dir ki "eğilen başdan yumruk eksik olmaz " .Bilhassa bu darb-ı mesel (atasözü) bu günkü Avrupa’nın umde-i siyasetidir (siyasetinin ilkesidir).

Şu satırları yazarken büyük bir üstadımızın kürsü-ü tedriste (sınıf kürsüsünde) bize -talebelerine- medeni Avrupa’yı tasvir ve teşrih ederken , 1330 senesinde, lâzım gelen resmi ve umumi beyanatını ikmal ettikten (tamamladıktan) sonra adeta fısıldayarak, elhan (ezgili /türkü söyler gibi) ve bir kaç kelime ile ibham ettiği (üstü kapalı olarak yaptığı) hitabeyi tekrar etmek isterim. O zat diyordu ki "Efendiler size parlak , ve medeni bir surette tasvir ettiğim Avrupa’nın bir de iç yüzü vardır ki ..Onun gayesi menfaat, menfaat, ve menfaatdir. Onun nazarında :dünya barbar, beşeriyet vahşi ; yalnız Avrupa medenidir."

O zaman vicdanımızı müteessir eden bu sözlerin bu gün zuhuriyeti (açıklığa/ ortaya çıkması) .beni pek acı bir suretde ikna etti.

İşte şimdiye kadar her dakika bir suretle kırılmak istenilen izzet-i nefs-i millimize (milli onurumuza) İngilizlerin vurmak istedikleri darbeden birisi de şu bahs ettiğimiz hareketde mevcuttur.

Memleketimizin idare-i dahiliyesine (iç işlerine) kadar el uzatmak isteyen hodbin (kendini beğenmiş /bencil) galiplerin bize ait tazyikleri tekmil ve tekâmül ettikçe (baskıları tamamlanıp geliştikçe), biz de milletimizin , seri’ ve mantıki bir intibah (uyanma) ile dostunu, düşmanını tefrik etmek liyâkatını ( ayırdetmek olgunluğunu) göstermekte olduğunu iftiharlarla görmekteyiz.

Beşeriyetin hâlet-i ruhiyesini takip ve tetkik edenlerce malûmdur (İnsanlığın ruh halini izleyip inceleyenlerce bilinir) ki : Zulüm ve tecavüz , izzet-i nefs-i miliyeye taarruz (milletin onuruna saldırı), milletlerde bir intibah ve intikam (uyanma ve öc alma) hissinin uyanmasına bais (sebep) olur.

Londra Konferansında hukukumuzun muhafaza edilmekte olduğunu görmekle memnun olan efkâr-ı umumiye -i islamiyeyi (İslam kamu oyunu) , Makarr-ı Hilâfet-i uzmaya (ulu Hilâfet merkezine) filolar göndermek suretiyle tehdit ve tahvif etmek ( gözdağı vermek ve korkutmak) isteyen İngiliz hükûmatine karşı bu tehditlerin âlem-i İslamı yalnız rencide etmekten (incitmekten) başka bir mahiyeti (önemi/ özü) olamayacağını anlatmak istiyor ve İslamiyetle hoş geçinmek mukteza-yı menfaatinden (çıkarının gereğinden) olan hükûmet-i mezkûreye (adı geçen hükûmete) diyoruz ki :

Tehdit ve tahvif (gözdağı verme ve korkutma) siyasetinin İstanbul’da te’sir-i mahsusu (özel bir etkisi) olsa bile , pek büyük menaviyatın musaddarı olan (inancın ortaya çıktığı) pek uzak mahallerde bilhassa Üç yüz milyon Müslüman nazarında bir kıymet ve ehemmiyeti olamaz.

Binaenaleh (buna göre) : Müslümanları kazanmak arzu ederseniz bu yolu değiştirmek ve bilhassa düşmanlarımızı memleketlerimizden ve payitahtımızdan (başkentimizden) çıkarmak çaresine tevessül edersiniz ( baş vurursunuz / girişirsiniz). O zaman biz Müslümanlar da İngiliz dostluğunun uzak bir tebessümünü görmüş ve ona bel bağlamış oluruz.

K...L...

 

 

 

 

 

 

(*) Mondros mütarekesi

(**)Averof. Yunanlı bir iş adamının adını taşıyan Yunan gemisi, Osmanlı para ve sermayesiyle tedarik olunduğunu ihtar etmek (hatırlatmak) isteriz.(İrade-i Milliye)