8 Mart, 29. Sayı , 3. Sayfa,1. Sütun

Nevmid (umutsuz) Olmayalım

Halâsa Doğru

Mağlubiyet tehlikesiz olmaz. Mağlup olmakla da bir millet ölmez. Buna kani (inanmış) olmalıyız. Bu bir hakikattır . Her hangi bir millet olursa olsun.. Bir harbi ve cidali kabul ettikten ve onun hükmüne tabi’ olduktan sonra ;ya galip gelir veya mağlub olur.

Galibiyetin bir neş’e-i zaferi (zafer sevinci), mağlubiyetin de muvakkat bir safha-i nevmidiyeti ( geçici bir umutsuzluk evresi) vardır. Güldükten, ağladıktan sonra bu da geçer. Ancak dünyada ne kemâl-i beka (kalıcılık) peşindir nede zevâl (yok oluş)! Zevalinde kemâlinde maverasında (ötesinde) , bir hakikat vardır ki: İşte o , bâkidir (sonsuza kadar kalıcıdır).

Bu köhne dünyanın altı, böyle bir çok galiplerin zafer teranelerini dinlemiş, bir çok mağlupların göz yaşlarını silmiştir. Tak-ı zaferler yerine kazılan hafre-i mematı (ölüm çukurlarını) da görmüştür.

Dest-i zaman, yek diğerine zıt ve mübayin, bu garibelerin her an ser-i muğfelânesi (zamanın eli, biri birlerine karşıt ve uyuşmaz, bu şaşılacak olayların aldatılmış başı) üzerindedir. Lâkin Sultan Süleyman’a kalmayan bu dünyanın hiçbir kimseye kalmayacağını da mavera-yı hakikatten (gerçeklerin ötesinden) esen rüzgârlarla ihsas ettirmekten de sanki bir zevk duyar.

Biz ki Müslümansız . Bizim kavain-i mübinimizde (Kuran'da) bu hakikatler daha vasi’(geniş) bir felsefe -i diniye ile tecelli ve müsbetdir (görünmüş ve kanıtlanmıştır)..

Eğer dinimiz kadar dinayetimiz ve de ahlâkımız düzgün olsaydı; bu günkü tehlikeler içerisinden doğan bu hakikatleri daha başka bir felsefe-i diniye ve selâmet-i ahlâkiye ile kavrar ve ona göre davranmış olurduk.

............................................................................................................

Acı hakikatler sırasında serd edeceğimiz nukat-ı mühimmeden (söz edeceğimiz önemli noktalardan) başka birisi de bu idi. Sırası düştükçe bu nukat-ı mühimmeleri ahenkle teferruat (ayrıntı) ve teşrihatına (derinliğine kadar incelemesine) girişmekte kusur etmeyeceğim.

Bu gibi acı itiraflar , daima doğru hükümlerdir. Bu hükmü kendimize kader eylemekliğimiz yokmu?.. Bu elim felâketlere sürüklenmemizin yine başlıca saiki (nedeni) olmuştur.

Vaktiyle uyanan bir millet, hakkının ve mukadderatının hiç bir zaman uyuduğunu görmez. Uyuyan mukadderatlar, uyuyan milletlerin hakkıdır.

İtiraf edelim ki: Azim ile imanın kaim (kararlılık ve inancın geçerli olduğu) olduğu bir mülk de zamanın yüzümüze doğru fırlattığı bu ........ uzun müddet kaim olamazdı (yerinde kalamazdı).

...................................................................................................................

Eğer biz emin ve metin olurda bu temayülat-ı zamaniyeden (çağdaş yönelimden) kendi başımıza istifade eylemenin yolunu böyle bulursak, bittabi mevcut faide daha büyük bir mikyasda taayün eder ( doğal olarak var olan yarar daha büyük oranda ortaya çıkar), aleyhimizdeki hükümlerin fusul-u tecavüzatinı (saldırgan kısımlarını) da akl ve fikr (akıl ve fikir) ile atılan adımların karşısında azalmış ve gevşemiş buluruz.

:...............................................................................

Öyle ise atimizden (geleceğimizden) ümitvar olarak yaşayalım, asla bedbin (kötümser) olmayalım. Bu din-i mübinin (İslam dininin) elinde bir istinadgâhı (dayanağı) vardır. Bir gün olur ki: Güneş gibi hakkında bu istinadgâh zahir (arka / yardımcı) olur . Evet asla ümitsiz olmayalım... Nevmid (ümitsizlik), dinin düşmanı ve küfrün failidir. Ümitsizlik bir nevi’ ölüme mahkûmiyet demektir ki: Ümitsiz yaşamaktansa ,ümitli ölmek daha ali (yüce) ,daha vazıh (açık)bir hikmettir.

Kalblerimizi yoklayalım; öyle bir âli dinin kudsiyet ve ulviyetiyle mücehhezdir (donanımlıdır) ki : Onun hakkını yapacak ve icabatı (gerekenleri) teslim edecek olursak; kendimizi asla ümitsizlikle boğulan ve uçurumların kenarında görmeyiz. İçerisinde bulunduğumuz ve maruz olduğumuz mezalim tehlikeleri nassiyelerimizde (kuranda gösterilenlerle) parlayan nur-u imanla tenvir ederek (aydınlandırarak) savuştururuz.

***

Camia-yı hilâfet etrafında toplanan Üçyüz milyon İslamın Makarr-i Hilâfeti (Hilâfet merkezi) İstanbul’dur.

Bu Tac-ı hilâfeti altı buçuk asırdan beri başında hürmetle taşıyan Osmanlı İmparatorunun bu uğurda döktüğü kanlar, gaib ettiği topraklar. El hasıl istihlâk ettiği (harcadığı) fedakârlıkların hakk-ı tarihisi ; öyle kolay kolay nez’ edilemez (koparılamaz) ve bu hakdan mahrum edilemez. Bu yüzden şarkın zemin-i mukaddesesi (kutsal zemini / toprakları /yerleri) altına koyulan bir çok hükûmetlerin ölüsü var.

O destgâh-ı saltanatın hudutları emin olmalı, boğazlardan (*) ayrı yaşamamalıdır. Zira , boğazsız bir vücut yaşayamaz. Münavebe ile idare edilecek bir boğazın irade-i saltanatı ihlâl edeceği ve dolayısiyle mevcudiyet-i hilâfeti ifna eyleyeceği (yok edeceği) pek aşikardır.

Bunu cihan da tasdik eder ki :Hudutları emin olmayan bir payitahtda herhangi bir saltanatın muhafaza ve idamesi gayr-i mümkündür (devamı mümkün değildir.). Hem bizim için adem-i itimaddır (güvenilmezdir). Boğazların murakabe-i mübadeleye vaz'ı (değişerek denetlemeye bırakılması) demek ; boğazların doğrudan doğruya İngiliz hakimiyet-i bahriyesi (deniz kuvvetleri ) aguşugâhına (kucağına) teslim eylemek demektir. Murakabede mübadele (denetimde değişim) kaydı ile kafalar karıştırıldı ise de Fransa ve İtalya hükûmetlerinin bu gidişle atiye (geleceğe) mübadeledeki haklarını isal edemeyecekleri (taşıyamayacakları) muhakkakdır.

............................................................................................................

Bu harbde en büyük rolü oynayan ve hakk-ı gayeyi temin eden (sağlayan) Amerika yine ortada yok. Nizam-ı âlemin hatt-ı esasisini (dünya düzeninin ana hatlarını) teşkil eden ve beşeriyetin salâhı için bir düstur manzumesi olan âli tertipleri (yüce düzenlemeleri) ne oldu.;Amerika bu düstur hissiyatına ne için sahip çıkmıyor ? .

Yalnız şurasını demek isteriz ki: bütün cihan bir İngiliz hükûmetinin siyaset-i kahiranesine ilelebed (kahredici politikasına sonsuza kadar) mahkûm olamaz.

Kıymet-ı hakikasından (gerçek değerinden) pek dun (aşağıda), sahte liraların cazibedar (çekici) ve tek hakimi olduğu bu zamanda zavallı Anadolu ‘nun etraf ve dahilinde yapılan tahribat ve propagandalarla elde edilemeyen netice-i yekûn (bütün neticeler) bugün var kuvvetiyle memleketin dimağında (beyninde) yapılıyor .

Times (Tayms) (**) fırtınalarını takibeden nümayişler , tehditler ,tahkirler, Cemiyet-i Ahmediyeler ve en son kabine istifaları hep bu kahhar (kahredici) siyasetin devam eylemesindendir. Zavallı halkı, masum bir çocuk gibi gâh ağlatıp gâh güldüren ve mukadderatıyla eğlenip duran gayr-ı adaletin, bu hakimiyetin acaba çok zaman daha kahr ve zebunu (ezik ve güçsüzü) olacakmıyız? Hayır !

Düşman bin olsa da hak birdir,

Hak ise şeririn değildir.

E. T...

(*)(İstanbul - Çanakkale boğazları ile ilgili itilaf devletlerinin düşüncelerine atıf yapılmaktadır)

(**)Times (Tayms) İngiltere'de yayınlanmakta devam eden gazete.

Not : Fotokopi alınan gazetenin yıpranmış olması nedeniyle bazı bölümler okunamadığından ....... geçilmiştir.