90

 

                                                                                                                                    8 Mart, 29. Sayı, 1. Sayfa, 1. Sütun

 

 

                                                      Kundakçılık Siyaseti

 

O muhit-i şer ve fesadın mirası (O , kötülük ve karışıklık çevresinin/ yöresinin mirası) Dersaadetin âfakını yine kara bulutlar kapladı. Nihayet bizi ezmek öldürmek isteyen düşmanlarımız vatanımızı kuvvetleriyle, silahlarıyla ,her türlü vahşetleriyle parçalamağa muvaffak olamamak hasebiyle (dan ötürü / nedeniyle) bütün kuvvetlerini ,kundakçılığa hasr ederek (ayırarak/ yönelterek) Pay-i tahtımızda hadisatın vukuuna muvaffak oldular (Başkentimizde beklenmeyen olayların meydana gelmesini başardılar).

Memleketin en nazik ve muğlak (karışık) bir zamanında arz-ı hıdmet eden (görev yapan/hızmet sunan) , vatanın mukadderatını bir vatan evladına yakışır surette müdafaa ve idare etmeye çalışan Ali Rıza Paşa Kabinesini istifaya icbar ettiler ( zorladılar)

Bu emr-i vaki (olup bitti) karşısında Anadolu halkının bağırları yanarken İstanbul'un bir kısım vatansızları, başımıza vurulan bu darbenin müdafii olma muvaffakiyetini ihzar ettiler (başarısını gösterdiler).

İngiliz siyasetinin vatansızlar eliyle , vicdansız vatandaşlar eliyle başımıza indirdiği bu darbe bizim için pek mühlik (tehlikeli/öldürücü) dakikaların hulûl ettiğini (gelip çattığını) göster- mektedir.

Tarihin pek mefahir (övünülecek) sahifelerinde -belki en müşkül zamanlarda bile - mahkûmiyet ve esaret kaydı bulunmayan Osmanlı saltanatı ve milleti için bu felâket bir anda mahkûmiyet ve esaretin başladığını ihsas ediyor (hissettiriyor).

Düşmanlarımızın umur-u dahiliyemize kadar müdahalesine icabet eden (iç işlerimize kadar karışmasına rıza gösteren) hain, haris , kundakçılar bu gün millet karşısında utanmazlarsa yarın tarih sahifelerinde isimlerinin nefret ve telin (lanetleme) ile kayd edileceğini düşünmüyorlar mı? ..Vatanını para mukabilinde (karşılığında) satmak şenaatini (kötülüğünü) irtikab eden (işleyen/yapan) hain fırkacılar , kocaman bir milletin zevalini izhar eden ( batışını gösteren ) hareketlerini acaba nasıl bir maske ile kapayacaklardır. Zehirli yılanlar gibi kıvrım kıvrım kıvranarak, her dakika bir şekle giren gaddar vatan düşmanları muhterem ve muazzez (saygın ve değerli) bir kelimeyi , ağızlarına yakışmayacak mukaddes (kutsanmış) bir ismi (*) âlet-i şer ve fesad (bozgunculuğun ve belânın aracı) ederek acaba milleti iğfal edeceklerine mi kani' oluyorlar (aldatacaklarına/yanlışa sevk edeceklerine mi inanıyorlar)?.

Milletin mukadderatını arzu-yu milli (milletin isteği) ile eline almağa muvaffak olamayan cahil siyasetçiler düşman kuvvetiyle millete hakim olmak mı istiyorlar ?..

Heyhat.. Ey vatansızlar! Ey bu vatanın, kanıyla yoğrulup büyüyerek hayatına kasd eden gaddarlar.. Biliniz;biliniz ki: Tuttuğunuz yol sizi maksadınıza isal edemeyecektir (ulaştırama- yacaktır).. Mahkumiyete , esarete sevk etmek istediğiniz millet emin olunuz ki hayat ve istiklâli için çarpışmıştır, çarpışmaktadır, ölünceye kadar çarpışacaktır.

Ne istiyorsunuz, İngiliz muaveneti (arka çıkması / yardımı) mi, İngiliz himayesi (korumacılığı) mi ?.

Muhteris adamlar , İngilizler bu vatanı himaye etmez . Anacak sizin gibi ikbal ve menfaatçileri sevmeyen milletinize karşı himaye eder. Sizin ve tanımadan kendi vatansızlarınızı, kendi millet ve hükûmetinize karşı himaye ettirdiğiniz İngilizlerin muaveneti (yardımı) işte bu dereceyi geçemez. Sizin himayenizi kendine âlet ederek milletinizi ezmek isterler.

İngilizleri mi seviyorsunuz ?.. Fakat onlar sizi menfaatlerinden ziyade sevmezler; düşününüz, sizi Paris Konferansı, hakaretle huzurundan kovarken haminizin (koruyucunuzun) ağzı niçin açılmadı ?.

Demek aldanıyorsunuz, gözleriniz kararmıştır, aklınızı hırs istilâ etmiştir (şiddetli istekler bürümüştür). Fakat bu hareketlerinizle, milleti nerelere sürüklediğinizi biliyor musunuz ; düşmanımızın pençe-i esaret ve tahakkümüne razı mısınız? Ahval ve şerait-i âlemi tetkik edenler (

 

                                                                                                                                             91

dünyanın durumu ve koşullarını inceleyenler) bilirler ki : Dünya her dakika yeni inkılapların (değişimlerin) sahifesi olmaktadır. Milletleri öldürmek mahvetmek imkânı yoktur.

Bin üçyüz senedir payidar olmuş, İslam milleti vardır ki onu top, tüfek, kuvvet-i zalim ve gaddar (acımasız ve zalimlerin gücü) ; hiç bir şey mahkûm-u zeval (tükenmeye / batmaya mahkûm) edemez. Hülâsa milletler ölmez, öldürülemez.

Şu halde vatansızların ,vatan düşmanları ile el ele vererek yapmak istedikleri , yaptıkları hareket-i irtica, sırf makam-ı hilâfet ve saltanatın zeval ve izmihlâli gayesine matuftur (yaptıkları gerici hareket hilâfet ve saltanat makamının batma ve yok olması amacına dönüktür). Halkına ihanet eden, halifesine karşı felâketler ihzarına ( hazırlanmasına) çalışanları hiç şüphesiz ki bu millet kabul etmez ve etmeyecektir.

Büyük düşmanlarımızın parasıyla, silahıyla, desisesiyle (oyunuyla/hilesiyle) kurduğu planlar en nihayet İstanbul muhitinde mahall-i tatbik (uygulama alanı) buldu. Her biri bir nam ile ortaya atılan kundakçılar küplerini doldurmak için , şahıslarını kurtarmak için milleti feda etmekten çekinmiyorlar. Fakat bu hal İngiltere'nin medeni siyasetine bir lekedir.

Madum (yok olan) bir millete karşı onun gaddarlarıyla, zalimleriyle içten içe çileler, fesatlar kurmak, kurdurmak medeni İngilizler için mucib-i hicab (utanılma nedeni) olsa gerektir. Diyeceksiniz ki: Siyasette, hamiyet ve merhametin yeri yoktur. Filhakika (doğrusu) bu günün medeniyeti bu şaibe ile lekedardır (lekelidir).

Ancak beşeriyetin zararına cereyan eden bu facianın henüz son perdesi açılmamıştır. Ehl-i salip (haçlı) ordularının icra edemediği ( yerine getiremediği) -müslümanların imhası- politikasını bir iki vatansızın kuvvetiyle mevki-i fiile isal edebileceğine zahib olan (gerçekleştirme aşamasına ulaştırabileceği inancına kapılan) medeni bir hükûmetin mütefekkir ricali (düşünebilen ileri gelenleri) elbette bilmektedir ki bu korkunç bir yoldur. Bu medeniyet ve insaniyet haricinde bir hareket , bir korsanlık, bir kundakçılıktır..

Biz Müslümanlar ,mertliği,namusu; menfaate, ihtirasa değişmeğe alışmamış ve böyle terbiye görmüş olduğumuz için büyük ve asri bir milletin tevessül ettiği (başvurduğu ) bu hareketi nefretlerle tel'in etmemek elimizden gelmez .

Şunu da bilmelidir ki: Şimdiye kadar bin türlü tazyik (baskı) ve itisaf (yolsuzluk/ sapkınlık) altında öldürülemeyen bir millet bu kundakçılığa karşı merdane (yiğitçe) göğüs gerecektir. Siyaset-i umumiye (genel politika) henüz nokta-i kemâlini bulmamış (olgunluk düzeyine gelmemiş)olduğu için bu nahoş işleri bir zaaf ve acz alâmeti görmekte haklıyız.

Henüz ortasında bulunduğumuz facianın son perdesine ulaşmaya çok zaman vardır.

Gün doğmadan şebden (geceden) neler doğar

Binaenaleyh (bundan dolayı)bir son perdeyi çekecek perdedarın zuhuruna intizaren (çıkmasını bekleyerek) azim ve imanımızla bütün bu oyunları göreceğiz. Mevcudiyetimizin müdafaasına uğraşanlar için nihayet adalet intikamını alacaktır.

                       

 

***

Not: .Anzavur çetesi harekâtını ve alemdar gazetesinin menafi-i memlekete münafi (ülke çıkarlarına uymayan) neşriyatını ve Ali Rıza paşanın istifasını icab ettirmeyen esbab-ı hukuk ve medeniyet-i şikânaneyi (uygarlık ve hukuk dışı sebepleri) protesto etmek üzere Anadolu'nun her tarafından keşide edilen (çekilen) telgrafları İstanbul matbuatı neşr etmek istemişlerse de İngiliz sansürü tarafından müsaade ( hangi hak ile ? !!..) edilmemiş olduğu müstahberdir.

(*) Anzavur'un da içinde bulunduğu kişilerce kurulan Cemiyete, Cemiyet-i Ahmediye ismi verilmiştir. Ahmediye, Hazreti Muhammedi çağrıştırdığından bu isimle Peygamberimizin kutsallığı istismar edilmektedir