15 mart, 30. Sayı, 1. Sayfa,1. Sütun

Halâsa ( Kurtuluşa) Doğru

Geçen hafta makâlemizde haber-i istifasını (istifa haberini) teessüflerle kaydettiğimiz Ali Rıza Paşa Kabinesini, Salih Paşa Kabinesinin istihlâf ettiğini (yerine geçtiğini/ yerini aldığını) şükran ve memnuniyetle duyduk. Memleketimize irade ve kudret-i milliyenin (milletin gücünün) hakimiyetini bütün cihana karşı ilân ve izhar eden (gösteren) bu istihlâf hadisesi karşısında milletin mukadderatını baziçe-i hevesat ve ihtirasat (heveslerinin ve doyumsuzluklarının oyuncağı) eylemek isteyenlerin kulakları çınlasın.

Biz burada bu meselenin avamil ve tedabirini tetkik edecek (sebep ve önlemlerini inceleyecek) değiliz. Bu meselenin tetkik ve muhakemesini tarihin hak bilir sahifelerine terk ederiz.

Meclis-i Milli huzurunda ittifaka karib bir ekseriyetle mazhar-ı itimad olan (tüm üyelerin oyuna yakın bir çoğunlukla güven oyu alan) bir kabinenin tarik-i mesaisinde (çalışma yolunda ) önüne engeller, gaileler (dertler /sıkıntılar) çıkmasını millet arzu etmezdi. Alınan telgraflardan anlaşıldığına göre, buhranı def etmek için alınan tedabir (bunalımı gidermek için alınan önlemler) ,kabineden yalnız Ali Rıza Paşa’nın Sadaretten ayrılmış olmasından başka bir netice vermemiştir.

Demek ki milletin iradesi ihtirasata, ifsadata galebe etmiş (çıkarcılıkları , bozgunculukları yenmiş ) , demek ki masum millet bir felâket-i muhakkaktan muvaffakiyetler temin ederken (kaçınılmaz bir beladan başarılar sağlarken) İstanbul’un nifak-ı âfakında (ufkundaki iki yüzlülükte) fırtınalar yapan siyasetlerin, Anadolu’nun sakin ve masum muhitinde ufak bir ağacın dalını bile tahrik edecek (harekete geçirecek) kıymet ve mahiyetde olmadığını tasrih etmek (açıkça belirtmek) isteriz.

Âlem ne derse desin.. Vatan ve namusunu müdafaa etmek için el ele veren Anadolu halkı, azim ve iradesinin sahibi ve amiridir. Onu azminden , iradesinden döndürecek hiç bir kuvvet yoktur. İşte düşmanlarımızın tarik-i istilâlarında (istila yollarında) bir engel olarak gördükleri ve binaenaleyh (bundan dolayı) imhasını arzu ettikleri Kuva-yı Milliye bu azmin, bu birliğin mevlûdudur ( birlikten doğmuştur).

Bizim iştirak ettiğimiz (katıldığımız) dört senelik harb-i umumide (1. Cihan harbinde) düşmanlarımız bile takdir ve itiraf etmektedir ki: Osmanlılar medeni bir millete yakışır bir vaziyetde harb etmişlerdir; düşmanlarımız, hemcinsini öldürmek için bin türlü bahane ararken , onlar zehirli gazlarla dopdolu kurşunlarla beşeriyeti ifnaya (yok etmeye) uğraşırken Türkün necip (soylu) evlatları düşmanla yalnız merdane (yiğitçe) çarpışmayı arz ettiğini hiç bir Türk neferi unutmamıştır. Binaenaleyh Avrupa’nın medeniyetten alâkasını tecrid ederek (ayırarak) yaptığı katliamlara, al sancağın saye-i ulvisinde (yüce gölgesinde) harb eden Türkler iştirak etmemiş , merdaneliği muhafaza etmişlerdir.

Düşmanlarımızın bize, katliamlar isnadını (suçlamasını),memleketimizde anarşi ve iğtişaş (karışıklık) vücudu hakkındaki müfteriyatını (iftira etmelerini) kemâl-i nefretle red etmek bir vazifedir. Evamir-i diniye (dinin emirleri) ve ananat-ı ırkiye ve milliyemiz (millet ve ırkımızın gelenekleri), bize zaiflerin himaye edilmesini emr etmiştir.

Binaenaleyh düşmanlarımızın bu müfteriyatını sırf kendi menafi-i hissiyelerinin temini gayesine matuf (dönük) bir siyasi entrikadan başka bir şey olmadığını söylemeği bile zait (gereksiz) görürüz. Ve bilhassa şunu söylemek isteriz ki: Anadolu’nun saf ve sakin muhiti,bütün dünyanın gözünün önünde olduğu üzere ne vakit bir ecnebi fırıldağının sahifesi olursa o zaman fırtınalar yapıyor ..Misalleri meydandadır. Bugün binlerce Müslümanın kanını heder eden İzmir hadisesi olmasaydı,Adana ve Maraş harekâtını ecnebi kuvvetler kabul ve tasvip etmemiş bulunsa idi Anadolu’da tabiatıyla çıt bile olmazdı.

Şu halde biz İstanbul’da bulunan muhteris ve müstevli (idaresi altına alan/yayılmacı) kuvvetlere deriz ki: Anadolu’da nerede bir ecnebi parmağı varsa orada ateş ,kan, iğtişaş (karışıklık) ve ihtilâl vardır; ve bu kanlar sizin kurşununuzla akıyor bu ateşler sizin toplarınızla ikad edilmektedir (yakılmaktadır).

Ey medeniyetin ismet ve namusunu kanlı elleri ile hetk etmek (yırtmak /ırzına geçmek) isteyen kanlı muhterisler .Masum milletleri, zincir-i istibdad (keyfi yönetin zinciri) önünde istediğiniz tarafa sevk etmek maharetini sizin elinize tevdi’ eden bu mehalik (emanet eden bu korkunç) senelerin verdiği cesaret ve kuvveti ilelebed muhafaza edemeyeceğinize kani’ olunuz ki: Yarın sizin düşmanınızın kendi milletiniz olduğunu göreceksiniz.. Ve onun karşısında ,onun adaletle,medeniyetle inkişaf eden (meydana çıkan) mefkûresi karşısında yaptığınız fenalıkların cezasını göreceksiniz.

Kanun-u tabii (doğa kanunları) insanlara "müdafaa-i nefs" haslet-i fikriyesini (kendini savunma iç güdüsünü) bir hak olarak bahş etmiştir ki bu hakkı hiç bir kuvvet insanlardan hacz edemez (el koyamaz/ elinden alamaz) ; hakkımıza hayatımıza, istiklâlimize açık darbeler vurulurken memleketimiz birer birer elimizden alınırken ,ecnebi ayağının girdiği yerlerde ırz ve namus-u umumi paymal edilirken (çiğnenirken) .. Düşmanlarımız karşısında el pençe divan durmak bizim ananatımıza muhaliftir (geleneklerimize uymaz/karşıdır).

Eğer Avrupa altı yüz senelik bir istiklâlin mubarek bayrağını omuzunda taşıyan vakur ve azim (onurlu ve yüce) bir millete , nefs ve namusunu müdafaa etmeği çok görüyor ve bunu bir hata telakki ediyorsa pek ziyade yanılıyor demektir.

Eğer onlarda memleket ve milletimize karşı hüsn-ü niyet ve samimiyet varsa, eğer onlarda medeniyet ve insaniyete karşı bir hürmet ve muhabbet varsa bizim bu bir hakk-ı tabii (doğal hak) olan hareketimizi takdir ve teşvik etmeleri icab ederdi (beğenip yüreklendirmeleri gerekirdi). .

Şüphesiz ki bu hakkı tanımamakla beraber bizim idare-i dahiliyemize (iç işlerimize) kadar müdahale etmek isteyen kuvvetler âlem nazarında ve kendi milletleri huzurunda zulûm ve istibdadın aletleri olarak telâkki edilmek icab eder (ulusları karşısında zalimliğin ve zorbalığın araçları olarak kabul edilmeleri gerekir)..

Hûlâsa (kısaca) : İstanbul’umuzu taht-ı işgalde (işgal altında) tutmak ve orada icra edeceği nümayişlerle milletin heyet-i umumiyesini (tamamını) tehdit ve tahvif etmek (yapacağı gösterilerle bütün halka göz dağı vermek ve ürkütmek) isteyen İngiliz Hükûmetinden rica ederiz ki : karşısında bu gün mağlup bir vaziyetde bulunan biz Türklerin siyasi entrikalardan ziyade merdane harekete merbut (bağlı) bulunduğumuzu takdir etsin de tarih nazarında İngilizlerin adil ve hakka olan ananevi merbutiyetlerini (bağlılıklarını) göstersin ... İşte bu politikadır ki cihanda salâh (barış) ümidinin parladığını gösterir.

Hayri Lütfi