1 Nisan 34. Sayı,2. Sayfa,1. Sütun

Türk Ermeni İ'tilâfı (uyuşması / anlaşması)

Şarkın bu iki müsalemetperver (barış sever) milleti tarihin kayd ettiği zamanlardan beri kapı kapıya komşu yaşamış, yek diğerinin muhibbi (seveni) ve mürafıkı (arkadaşı) bulunmuştur.

Tarih Türklerin Anadolu'ya yerleşmeleri anında Ermeni mukavemeti namına bir kelime bile kayd etmiyor...

Mücavir hükûmetler idaresinde mevcudiyetlerini tehlikede görüp memalik-i mamure-i şahaneye sığınıp himaye görmeseydiler hal-i hazır mevcudiyetlerinin çok küçük bir bölümü kadar bile bulunamazlardı.

, Vesaik-i tarihiye Türk ve Ermeninin hiç bir milletle kabil-i kıyas (kıyaslanabilir) olmayacak derecede sakin bir hayat-ı sulh ve sükûn içinde yaşadıklarını isbat etmektedir.

Yalnız Türkün son hayat-ı zaafına (güçsüz yaşamına) bakarak varlığında ve yurdunda ihtiraslar besleyen Rusya ve düvel-i sairenin (diğer devletlerin) kal'ayı içten feth etmek maksadiyle bu iki müsalemetperver mücaverlerin arasına tohum-u fesat ve entrika(barış sever komşuların arasına dalavere ve bozgunculuk tohumları) sokmasıyla Türk ve Ermeni ülfet ve dostluğu bozulmağa başlamıştır. Ve hâlâ mücadelata zemin (şavaşa ortam) hazırlayan bu fesat ve entrika dolapları çevrilmektedir.

Bilhassa Ermeni milleti , bu iğfalkâr (aldatıcı) vaadlere kapılarak, - zaman içinde bir birinden kan davası güden bedevi kabileler gibi - uğraşmak istiyor, fakat bu mücadelenin sonu , bu arbedenin (karışıklığın) bir nihayeti gelir mi ?..

Bugün belki Türk mağlup düştüğünden zaif (güçsüz) görülüyor. Ve kan davasına, intikam sevdasına düşülüyor. Fakat safha-i tarihinde Türk kuvvet ve kudretini her zaman yeniden kesb eder (kazanır), o da intikam intikam diye bağırır. Böylece ne intikamın sonu gelir ne dökülen kanın.

Gazetelerin birinde Ermeninin daha kanının kurumadığı iddia ediliyor. İnkâr edilmez ki Türkün de hâlâ kanı akıyor.......

Netice her iki millet için de hüsran (hayal kırıklığı) dır, ziyandır, bunun en muvafık (uygun) çaresi hal-i hazıraya bir perde-i nisyan (mevcut duruma bir unutkanlık perdesi) çekip eski dost komşuların yine bir birlerine aguş-u muhabbet (dostluk kucağı) açmalarıdır.

Tarih bize ne güzel dersler veriyor. Bir millet yalnız kudret-i aliyesine (üstün gücüne) güvenmeli ve hesabını ona göre yapmalıdır. Harici yardımlar kimden gelirse gelsin tehlikeli, entrikalı olduğu kadar muvakkat ve geçicidir. Türkün bir darb-ı meseli vardır : " elden gelen yoğurt ayran olmaz olsa da vaktinde bulunmaz"

Ne Türk ve ne de Ermeni yabancıların vaddlerine , sözlerine hatta tesiratlarına bile bakmayıp kendi saadet ve refahlarının esbabının ihzarı için cidden ve hakikaten birbirine dost olarak i'tilâfı (uyuşmayı) uzatmalıdırlar. Ve bu i'tilâfı maddi ve manevi sahalarda da göstererek kendi aralarında dedikoduyu mucip (gerektiren) zerre kadar bir pürüz bırakmamalıdırlar.

İşte Maraş ve havalisinde bu mesut i'tilâfın ilk hatveleri (adımları) gibi salı günü Sivas Numune Mektebinde vaki' olan içtimada (toplantıda) da memleketimizin Türk ve Ermeni anasırlarının (unsurlarının) münevver kesimleri toplanarak bu hakikati uzun uzadıya şerh ve teşrih (açıklama ve inceleme) ile ümit tohumları ekmişlerdir.

Şu ilk nüve (çekirdek) temenni ederiz ki şamil ve umumi olsun...

İmzasız